27 Kasım 2014 Perşembe

Sırpsındığı Savaşı nerede ve ne zaman yapıldı


Tarihimizde “Sırpsındığı Savaşı” olarak bilinen ünlü çarpışma, yerli ve yabancı araştırmacılar arasında çok tartışılan bir konudur. Aslında savaşın kendisi tartışılmaz, çünkü gerçekten böyle bir çarpışma olmuş ve Osmanlı askerinin mutlak zaferi ile sonuçlanmıştır. Balkan Yarımadasına yeni ayak basmış ve Trakya kısmını ele geçirmiş bulunan genç Osmanlı Devleti için bu galibiyet yeni fetihlerin kapılarını açmış ve askeri üstünlüğünü kanıtlamıştır. Üçüncü Osmanlı hükümdarı ve Edirne fatihi sayılan Sultan 1. Murat’a kendi savaş gücü hakkında güven vermiş, Balkanlarda ve Avrupa’daki Hıristiyan devletlere korku salmıştır. Ancak sultan bizzat bu savaşa iştirak etmemiştir, çünkü o dönemde ordusunun başında Anadolu’da savaşmaktaydı. Edirne’de askeri komutan olarak beylerbeyi Lala Şahin Paşa bulunuyordu. Düşman da bu fırsattan yararlanarak Edirne’yi ele geçirmek ve Türkleri Asya’ya sürmek istiyordu.
Osmanlı vakanüvislerine göre, savaşın cereyan ettiği yer yıllarca halk arasında “Sırp sındığı” (bazı kaynaklarda “Sırp singonu”), yani Sırpların sındırıldığı (bozguna uğratıldığı) mahal olarak bilinmiştir. Batılı tarihçiler Osmanlının zaferini kabul etmişler, fakat “Sırpsındığı” deyimini tercih etmeyerek genelde “Meriç Çarpışması” (Battle of Maritsa) [Slav dillerinde Meriç Nehrinin adı Maritsa’dır] veya “Çirmen Çarpışması” (Battle of Chernomen) demekle yetinmişlerdir [Slav dillerinde Çirmen Kalesinin adı Çernomen, Yunanca’da ise o dönemde Kermianon, bugün Ormenion olmuştur. Günümüzde Ormenion Yunanistan topraklarında bir sınır yerleşimidir ve Bulgaristan’a açılan sınır kapısı olup, Svilengrad’a 7 km mesafededir].
        En bariz anlaşmazlık savaşın yapıldığı tarih üzerinedir. Bizans, Sırp ve Bulgar kaynakları ağız birliği etmişçesine 1371 yılının 26 Eylül’ü 27 Eylül’e bağlayan gece olarak bildirmektedirler. Milâdi takvim kullandıkları için kendilerinden emin olup, yazılı kayıtları da savaşın yapıldığı döneme aittir. Rumen tarihçi Jorga ve İngiliz yazar Temperley de 1371 olarak gösteriyorlar.
Osmanlı tarih yazıcılarının bazıları 1371’de Meriç kıyısında ve Çirmen yakınlarında bir savaş cereyan ettiğini doğruluyorlar (Lütfi Paşa ve Müneccimbaşı): “…Sırp leşkeri Edirne’ye yakın gelmiş iken Çirmen yanında ki şimdi ol yere Sırp Singonu derler ol yere konmuştu…”  Fakat çoğu gerçek “Sırpsındığı Savaşı”nın daha önce yapılmış olduğundan bahsediyorlar – Âşıkpaşazâde ve Neşrî hicrî 766’da (yani miladî 1365’te), Hoca Sadeddin, İdris-i Bitlisî, Oruç Bey daha da erken tarihler (hicrî 765, hatta 764) bildiriyorlar. Fakat burada zikrettiğimiz Osmanlı müverrihlerinden hiçbiri o yıllarda henüz doğmamış, olaya canlı tanık olmayıp, ikinci veya üçüncü elden dinlediklerini anlatmışlardır. Bunların yazılarını görmüş olan Avusturyalı Joseph von Hammer de 1827-1835 arası kaleme aldığı “Geschichte des Osmanischen Reiches” (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi) adlı eserinde 1363-1364 tarihleri üzerinde durmuştur. Böyle önemli bir savaşın hangi yılda yapıldığı konusunda ciddi bir kargaşa ortaya çıkmıştır.
Daha sonraki yazarlar (Gibbons, 1915; Uzunçarşılı, 1947) şaşırıp kalmışlar, kesin bir belge ortaya koyamadan,  birbirinden ayrı iki savaş (1. Meriç Savaşı ve 2. Meriç Savaşı) cereyan ettiğini kabul etmişlerdir. Bugün internet’e başvuran gençler de Wikipedia veya Britannica yazılarında bu kargaşayı hemen görebiliyorlar.

Yazarlar tarih konusunda anlaşamamış olsalar da çarpışmanın yeri ve şekli hususunda hepsi birleşiyorlar: savaş Edirne’ye iki menzil mesafede, Meriç Nehri’nin sol kıyısında cereyan etmiş, ani bir gece baskınıyla tedbirsiz ve sarhoş  olan Hıristiyanlar panik içinde kaçışmışlar ve çoğunuğu nehirde boğulmuştur. Dolayısıyla çok ilginç bir durum ortaya çımaktadır – sadece 6-7 yıl arayla Hıristiyan güçler Meriç vadisinden ilerleyerek Edirne’ye iki konaklık mesafeye kadar yaklaşmışlar ve aynı şekilde gece baskınıyla öldürülmüşler, kaçanlar nehirde boğulmuşlar.  
     Tarih yazarlarının anlaşamadıkları bir konu da savaşa iştirak eden güçler ve kumandanlar hususudur. Hıristiyan ordusunun mevcudu 20,000 ilâ 70,000 arasında bildirilirken, Osmanlı savaşçılarının 800 ilâ 10,000 arasında oldukları kabul ediliyor. 1363/65 yılındaki 1. Meriç Savaşına Macar kralı 1. Layoş kumandasında Sırp, Bosna ve Eflâk kuvvetleri bir “haçlı seferi” şeklinde gelmişler ve yenilmişler. Oysa bu ülkelerin tarihlerinde böyle bir sefer ve yenilgi hakkında hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Sadece aynı yıllarda Papa V. Urban’ın elçiler göndererek Hıristiyan hükümdarları böyle bir sefere teşvik ettiği bilinmektedir (böyle bir sefer ancak 1396’da düzenlenebilmiş ve Yıldırım Bayezid söz konusu haçlıları Niğbolu’da sındırmıştır). Batı kaynaklarına göre 1371’deki 2. Meriç Savaşına ise sadece iki Sırp hükümdar katılmış (Pirlepe kralı Vukaşin ve kardeşi Serez despotu Ugleşa) ve ikisi de bu savaşta maktul düşmüşlerdir. Osmanlı tarihçilere göre de 1363/65 savaşının kahramanı Hacı İlbeyi’dir, 1371 savaşının kumandanı Lala Şahin Paşa’dır (çünkü Hacı İlbeyi 1365’te vefat etmiştir). Sadece Sırp güçleri katıldığı için 1371’deki savaşa “Sırp Sındığı” demek daha akla yatkındır. Zaten onların tarihinde de böyle geçer.
Sırpsındığı Savaşı’nın Sarayakpınar köyü yakınlarında cereyan etmesini hiçbir tarihi kaynak yazmamaktadır. Bu köy Meriç Nehrinden 30 km kadar uzakta olup, Kazan Ovasında yer almakta, hatta Tunca Nehrine daha yakındır. Eskiden adının Sırpsındığı olduğu söylenmekte, gene söylentilere göre eskiden yılın belirli günlerinde Sırbistan’dan gelip burada ayin düzenleyen Sırplar olurmuş. Fakat buna benzer inanışlar bugün Bulgaristan topraklarında kalan Harmanlı yakınlarındaki “Akbaldır Çeşmesi” diye bilinen mevki için (günümüzde TIR park alanı olarak kullanılmaktadır) de anlatılmaktadır. Burada da Sırpların gelip matem ayinleri düzenledikleri bir mezartaşı bulunurmuş. Hatta, savaş alanından kaçan Kral Vulkaşin’in çeşmeden su içerken kendi muhafızı tarafından öldürüldüğü yer olarak anılırmış.
Yaklaşık 25 yıl önce, Sarayakpınar köyünde “Sırpsındığı Savaşı Anıtı” olduğunu öğrendiğimde, bu köyü ziyarete gitmiştim. Meydanda çok güzel bir Osmanlı çeşmesi vardı, fakat anıt görünmüyordu. Sora sora anıtın askeri kışlanın içinde olduğunu öğrendim. Nizamiye kapısını bekleyen askere rica ettim. Gidip nöbetçi subayı çağırdı.  O da bizi içeri aldı (eşim ve çocularım da vardı). Hemen girişin sol tarafında, çok yüksek olmayan bir platform üzerine büyük harflerle “Sırpsındığı Savaşı” yazısı okunuyor ve Türk bayrağı dalgalanıyordu. Bu basit yapının hiçbir mimari özelliği ve estetiği yoktu. Nöbetçi subaya Sırpsındığı Savaşının Meriç kenarında cereyan ettiğini söyledim. Yerinin burası olmadığını biz de biliyoruz ama, bizden önce bir komutan bunu inşa ettirmiş, biz de saygı gösteriyoruz, demişti.

Sırpsındığı Savaşı (ister 1363, ister 1371 tarihili olsun) bizler için çok önemli bir savaştır. Avrupa kıtasında ve Balkanlarda kazandığımız ilk ve katî bir zaferdir. Edirne için özel bir anlamı vardır, çünkü Edirne’yi düşman işgalinden kurtarmıştır. Güzel bir anıt yapılmasını da hak etmiştir. Fakat yeri, tarihi ve savaşmış olanlar konusunda bilimsel titizlik gerekir. En doğrusu bir “Sırpsındığı Savaşı Sempozyumu” düzenleyerek yurt içinden ve dışından tarihçiler davet etmektir. Sırp, Bulgar, Yunan, Macar, Rumen tarihçileri de mutlaka yer almalılar. Sempozyumda elde edilen bilgiler ışığında nereye ve nasıl bir anıt inşa edileceği daha güvenli bir şekilde gündeme gelebilir. 

Recep Mesut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder